ABC ’si Aşktır Aşkınlığın

Facebooktwittermail

Bu yazıda Osho ‘nun insanın tekamülünden bahsettiği konuşmalarından birisi olan What is Sick-minded-ness? konusunu yazmayı ve bunun özel hayat ve iş hayatı ile ilgili yansımalarını irdelemek istiyordum. Ancak bir arkadaşımla konuşurken bende bazı sorular uyandı: Nedir hepimizi bu yollara sürükleyen? Kabuğumuza mı sığamıyoruz? İlla daha iyisini mi aramak zorundayız? Başımıza felaketler geliyor da oradan mı yola çıkıyoruz? Yoksa başımıza doğal olarak gelen şeylerden mi ilham alıyoruz? Aşk gibi mesela.

Önce biraz Batı’dan yaklaşalım ki okur kendini garip hissetmesin. Aşk nörolojik olarak dahi bıçağın altına yatırılıp analiz edilmiş, didiklenmiş bir fenomen. Batı didiklemeyi ve sonuçları seviyor ancak hayata dokunamıyor, en fazla otopsi yapıyor. Daha küçük o, ne yapsın ki 🙂 Halbuki insan aşkı bir mucize gibi yaşıyor, şarkılarda türkülerde dile getiriyor, ömür boyu keyif alabiliyor. Aşk derken illa ki cismani bir şey anlaşılmasın ancak yine de bize en doğal gelen hali bu. Günlük sıradan hayata getirdiği renklerle aşk, “insan potansiyel olarak nelere kadirdir” tadı veren en güzel şey. Batılı anlamda ona bir beyin durumu/hali olarak da bakabiliriz. Aşkın cismani olmayan yönüne güzel bir örnek olarak hepimizin küçükken deneyimlediği çocuk olma halini koyabiliriz. Her şey ne kadar yeni, tatlı ve doyurucu idi o zamanlar. İşte insanı bu ortak deneyimler “daha iyisi vardır” fikrine götürüyor. Daha iyisi tabi ki var ancak bu didikleyen medeniyetimiz ne yazık ki belirli standartları tutturmuş, bir çarkın içerisinde yer bulmuş bireylere gereksinim duyuyor. Böylece daha iyisine olan özlem gitgide sönüyor ve insanlar savunma mekanizmalarıyla yukarıdaki yazıda adı geçen boktan hallere (chicken shit ve bullshit) doğru evriliyorlar. Ancak bu boktan hallerin içerisinde nefes alamayacak hale gelenler çırpınarak nevroz ve psikoz denilen karmaşık bunalımları yaşıyorlar. Bunlardan şanslı olanlarsa Osho ‘nun bahsettiği üst katmanları deneyecek duruma ulaşıyorlar.

media_httpwwwholsteec_gjmyd-scaled5001

Şimdi psikozlardan bir örnek olarak beyin potansiyeline de ışık tutması bakımından maniden bahsedeyim. Bu hal insanın her şeye muktedir olma duygusunu yaşadığı özel bir deneyim. Uyuşturucu alanların zahmete girerek erişip sonra çabucak kaybedecekleri bir durumun doğal, çok güçlü ve daha uzun vadeli bir hali. Dejenere olup da üretememeye, saldırganca tutuma ve başkalarına eziyete dönüşmeden önce bir insanın yaşayabileceği en güzel hallerden birisi olabilir. Beynimiz bu potansiyele de sahip olduğuna göre eğer kontrollü olabilseydi ne güzel olabilirdi diye düşünebiliriz. Ancak bu noktada işte karşımıza şu gerçek çıkar: “Deliler mistiklerin yüzdüğü sularda boğulurlar”. Doğu ‘nun katkısı ise işte bu noktada devreye girer. Senelerce zihni terbiye ederek kadim bir bilişsel yaklaşım sergileyen bu insanlar beynin veya yaşamın gelip geçici hallerinden azad olunup nasıl makam tabir edilen kalıcı yücelere nasıl yerleşileceğini çalışmışlar. Bunun için temel olarak meditasyonu kullanmışlar. Farkındalıklarını kendilerine çevirerek ufak tefek değişiklikleri anında algılamaya ve yanıt vermeye başlamışlar. Batı ne kadar özneden uzaklaşmışsa onlar da o kadar içlerine dönüp kendilerine bakmışlar.

Hayatta öznel olanın kıymetini Doğu ‘nun deneyiminin vardığı derinlikten anladıktan sonra buna Batı ‘nın sistematik yaklaşımlarından eklemeler yapabiliriz. Mesela iki örnek vereyim: Bir insan gündelik sıkıcı hayatının tekdüzeliğinden kurtulmak için bir şeyler yapıyorsa doğru yolda olup olmadığını aşık veya çocuk olduğu zamanlardaki duyarlılığına yaklaşıp yaklaşmadığına göre değerlendirebilir. Benzer bir şekilde psikoz veya nevroz atakları atlatmış olanlar bu sıradaki ruh hallerini ve kendilerini o noktaya çeken sebepleri derinden inceleyip kendine ve her şeye doğru yöneltilmiş aşkla kıyaslayarak bir nevi içsel ölçüm yapabilir. Ben şahsen aşk ile delilik arasında pek çok benzerlik yakaladım. Böylece kendi günlük çalkantılarımın nereye ait olduğunun ayırdına varacak bir iç bakış elde ettim. Bu tabi ki süreğen bir gelişim hali. Nefsimin nerede devreye girdiğini, şefkatin nerede yükseldiğini, sevginin nasıl benim çıkarımdan bağımsız hale gelebildiğini gördüm.

Zihinsel nörobilim olarak beyni incelemeye alsak göreceğimiz bir çok hal olacaktır. İnşallah ilerde o sıkıcı konulardan da bahsedeceğim. Şimdilik aşk başlangıç için güzeldir. Bu yazıdan ne anlayacağınız size kalmış, ancak beyin halleri veya duygu durumları denen şeylere daha üst mertebeden bakıp onların esiri olmama bazı durumlarda kendi kendinize şifa için elzemdir. Bunun bilimsel karşılığı da Doğu ‘nun birkaç bin yıldır bildiklerini destekleyecek şekilde yavaş yavaş gelmekte. Artık bilim meditasyonu ve dingin insanları araştırıp neyin nasıl farklı olduğunu sormaya başladı. Bilinçlilik nedir gibi sorular son yıllarda merak uyandırıyor. Duygular olmadan düşüncelerin kıt olacağını pop iş kültürü bile kabul edebiliyor. Ancak bilim milim hepsi hikaye, aşk en insancası kendini tanımak isteyen için. Umarım bir gün aşkınlık yolunda en güzel sebebiniz aşk olur. Yoldan çıkarsa da aşk, ziyanı yok o da olur. What is Sick-minded-ness? yazısını okuyun, gelecek sefer onunla daha ilişkili yazarım inşallah 🙂

Facebooktwitter

Posted

in

by

Tags:

Comments

0 responses to “ABC ’si Aşktır Aşkınlığın”

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *