Skip to content

Mezardaki Arkadaşım, Babam ve Ustam 🙏❤️

Dün anamızın yoğun bakımdaki 66’ıncı günüydü. Artık Antalya Medical Park yoğun bakım ile akraba olduk. Babam da kıskanıp durur. Uzaktan çağırıyor bazen beni de ziyaret edin diye. İşte bu yazı o…

Babamla arkadaş oluşumuz onun mezardaki dönemine denk gelir. Bu fotoğrafı çektiğimiz gün de aşkla psikozun denk olduğunu anladığım güne denk gelir. Ne çektik yahu!

Sabah erken çıktım Antalya’dan yola. Yanımda zarlar. Babam aynı zamanda kıyasıya kapıştığım tavla arkadaşım. Gittim gömdüm zarları. Oynasın orda dedim. Çıkardım gitarı bir parça çaldım. Vasiyetiydi ancak yerine getirememiştim. Güneş doğarken bu fotoğrafı çektim. Sonra gittim onun Korkuteli’de en sevdiği yer olan baraja. Bir de orda çaldım o soğuk Mart sabahında. Dönerken içimde bir aşk bitti başka bir Aşk başladı.

Lafı uzatmayayım. Laf biter mi hiç? Mezar taşında yazana geleyim. Babamın bütün ömür düsturu idi. Kaç kere duydum hatırlamıyorum. Her evimize gelenle en az bir kere daha. Kardeşlerim de haklı olarak çok güzel yad etmişler bunu yazdırıp mezar taşına:

Gamına gam çekme
Demine eyleme mağrur
Bu dünya zıll-ı hayaldir
Ne gam baki ne sürur

Ne çektik bu ıstırap ve kederden. İlk satır bunu anlatıyor. Çektikçe çekiyoruz. Vurguyu çektiğimize verip daha fazlasını hayatımıza katmayalım.

İkinci satır keyfimizden küstahlaşıp büyüksenmeyi anlatıyor. İki tam zıttın arasında büyüyünce ne demek istendiğini yaşadık bire bir. Sabri Ağa lakaplı bendeniz bununla dalgamı geçmiştim zamanında. Hala da geçerim. Ağalık maskaralıktır 🙂

Üçüncü satırı tam çözemediğim için bu yazı gecikti. Şimdi daha iyi bir deneme yapıyorum inşallah. Zıll gölge demek. Hayal de yanılsama, illüzyon. Maya der bazıları. Dünya tarafımız yani dışımızda akanın bir illüzyon olduğu yetmezmiş gibi bir de bizim bunun sadece gölgesini yaşadığımızı anlatıyor. Hepimiz dünya denilen oyun bahçesinde idmanlarken kendi filtrelerimizi oluşturup psikolojik, sanal bir benliğe de bürünüyoruz. İşte bu sanal benliğimiz bu filtremiz zamanla illüzyonu dahi çarpıtan bir hale geliyor. Her nefeste tek tek, dünyayı tekrar yaratıyoruz. Ve her seferinde Hak, Gerçek yani Allah tarafından illüzyon olarak takdir edilen dünyayı bile kendimizle gölgeleyecek şekilde yaşıyoruz. Suyunun suyu yani. Bulanık illüzyon suyunda bile yanılsamanın dibindeyiz. En büyük yanılgıyı da bütün bu zıll-ı hayale “ben” diyerek yapıyoruz. Sahteyi benimsiyoruz.

Dördüncü satır son darbeyi indiriyor. Bütün bunların da gelip geçiciliğini. Her bir nefesi dışarı üflediğimizde bu kurduğumuz illüzyon dünyanın gölgesi yine kaybolup gidiyor. Bütün dünya tek nefeste yaşanıyor ve yokoluyor. Hiç bir şey baki değil. Ne ıstırap ne de onun tersi sürur. Hepsi gelip geçici. Gelip geçmeyeni zıtlar dünyasına ait olmayanı yani Allah’ı bulmak asıl işimiz. Bulup dengeli bir şekilde yaşamak. Ne bu dünyayı hor görmek ne de tamamen Allah’ı unutmak.

Babam rahmetli kendisine bir pikap alıp onunla dünyayı like’lıyordu. Pikabın arkasında ise “hoşgör…” yazıyordu. Gezinirken pikap makamında bir bakmışsınız bir köyde hiç tanımadığı adamlarla sohbete dalmış. On dakika sonra arkadaş hatta aile olmuşlar. İki gün sonra evimize bir bakmışız başka bir kardeşimiz daha gelmiş. İşte böyle bir ortamda büyüdük. Kimseye kızamayacak kadar bile aciz yaşadık bazen. Çünkü herkesin içinde O var. Herkes Hak’tan. Hoş görmeyip ne yapacaktık?

Allah rahmet eylesin 🙏❤️

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *